21 Eylül 2007 Cuma

Aminoasitler tesadüfen oluşmaz

Evrimcilere göre aminoasitler miller - urey deneylerine göre;tesadüfen oluşabilirlermiş;Şimdi görelim bakalım tesadüfen ne oluşuyormuş;bir bir açıklayalım.Bildiğiniz gibi aminoasitler proteinlerin vazgeçilmez yapıtaşlarındandır.Aminoasitler 4 ara maddeden ve 3 farklı yollarla oluşurlar;bunlara geçmeden önce,asıl konumuzun maksadı miller- urey deneylerinin yapılamazlığı hakkında bilgi edinmek olacaktır.Şimdi bilindiği gibi;

Amino asitlerin sentezi, organik asitlerden orijinini alırlar. Örn. bütün alifatik amino asitler sadece 4 ara maddeden (pirüvat, 3-fosfogliserat, okzalasetat, alfa-ketoglutamat) sentezlenebilirler. Amino asitlerin sentezi başlıca 3 yolla meydana getirebilir:

Deaminasyon:
Amino asitlerin bu tarzdaki sentezinde amonyak (HN3) önemli görev yapar ve sentez için NH2 ‘ye çevrilir. Sonra, amin grubu, organik asitin hidrojeni yerine geçerek, amino asit oluşturulur.
1-amonyak + fumarik asit «aspartik asit
2- Transaminasyon: Bir amino asitteki amino grubu, diğer keto asitine nakledilerek yeni amino asitler sentezlenirler.
alanin --  NH2 + alfa-ketoglutarik asit ® glutamik asit + pirüvik asit

3- Basamaklı sentez: Bazı amino asitler de küçük moleküllerden kademeli olarak sentez edilirler.
antranilik asit ®indol + serine ® triptofan
Doğada canlıların yapısına katılan 20 farklı aminoasit vardır;bunların adlarını ve yapılarını bu konumuzda göreceğiz;şimdi konumuz gereği;miller ve urey deneylerini evrimci sitelerden aktarmaya çalışalım.

Miller-Urey deneyinde ilkel atmosfer koşullarını oluşturmak için NH3 ve CH4 -ve bunların yanında H2O (su) ve H2 (hidrojen) de kullanılmıştı çünkü o zamanlar ilkel atmosferde bu moleküllerin olduğu düşünülüyordu. Ama daha sonraları ilkel atmosferde bu gazların olmadığı anlaşıldı. İlkel atmosferin çoğunlukla CO2 (karbondioksit) ve N2 (nitrojen) ve biraz da CO (karbonmonksit) gazlarından oluştuğu anlaşılmıştır . İlkel atmosferle ilgili elde edilen yeni bilgiler ışığında Miller-Urey deneyi birçok kere tekrarlanmış ve CO, CO2, N2 kullanılarak elde edilen sonuçların Miller-Urey deneyindeki gibi CH4 ve NH3 kullanıldığında elde edilen sonuçlarla aynı olduğu görülmüştür . Yani bu sonuçlardan anlaşılabileceği gibi Harun Yahya’nın iddia ettiği gibi Amonyak (NH3) olmadan amino asit sentezlenmesi imkansız değildir, tam tersine bunun mümkün olduğu deneylerle kanıtlanmıştır (5, 6). Ayrıca Miller-Urey deneyindeki gibi elektrik boşalması (electric discharge) kullanmak yerine kozmik radyasyon  ve yüksek sıcaklık  kullanılarak da aynı sonuçlara ulaşılmıştır.

Tüm bunların dışında 28 Eylül 1969′da Avusturalya’nın Murchison bölgesine düşen bir göktaşında çoğu dünyada bulunayan 70′in üzerinde amino asit bulunmuştur (8, 9). Sırf bu kanıt bile amino asitlerin evrende doğal sebeplerle kendiliğinden oluşabileceğini göstermektedir.

Ayrıca 2005 yılında Colorado ve Waterloo Üniversitelerindeki bilim adamlarının yaptıkları araştırmalarda ilkel dünya atmosferinde %30′un üzerinde H2 (hidrojen) olduğu sonucuna ulaşıldı (10). Buna göre ilkel atmosfer koşullarının, organik moleküllerin (ve dolayısıyla yaşamın) oluşmasına eskiden düşünülenden çok daha fazla uygun olduğu sonucu ortaya çıkıyor.

Şimdilik bu yazımı burda bitirmek istiyorum. Harun Yahya’nın Miller-Urey deneyi ve sonuçlarıyla ilgili yanılgılarına başka bir yazımda devam edeceğim.

Şimdi tutarsız ifadeleri birbir açıklayalım;evet miller-urey  yaptığı deneyde;Nh3 Ch4 ve H2O ve H2 kullanarak kendisi dış ortamdan izole ettiği aminoasit molekülünü oluşturdu.İzole etmesinin sebebi belli;cunku dış ortamla aynı anda bıraksa;aminoasitler aktifliklerini kaybedeceklerdi.Cunku aminoasitler oksijenle tepkimeye girdiklerinde derhal parçalanırlar.Ancak evrimciler işin içinden çıkarak ilkel atmosferde oksijen yoktur gibi saçma sapan bir tutarsızlıklarla dağa karşımıza çıkmaktadırlar.Diyelim ki enerji dolu (elektirik enerjisi,radyasyon,ultraviyole ışınlarıyla dolu) ilkel atmosferde,oksijen yok.Bu sefer aminoasitlerin parçalanmayacaklarını zanneden evrimciler,bu seferde işin içine bu zararlı ışınları katmakta düşenememişlerdir.Ancak bu zararlı ışınlar bırakın aminositleri ,proteinlerin yapısını bile bozmaktadırlar.Buna en büyük delili kanser hücrelerinin oluşum şekliyle açıklıyabiliriz.

Bu zararlı ışınlar vücudumuzun rengini belirleyen melanin pigmentinin yapısını bozarak;deri kanserine yol açabilmektedir.Melanin pigmentinin yapısına tirozin aminoasiti katılmaktadır.Dolayısıyla aminoasitlerin ilkel atmosfer şartlarında ultraviyole ışınlarıyla parçalanmaz fikri tamamen bir hurafeden ibaret olduğunu burada göstermiş olduk.Şimdi yukarıdaki yazının bir başka tutarsız yanı ise; İlkel atmosferin çoğunlukla CO2 (karbondioksit) ve N2 (nitrojen) ve biraz da CO (karbonmonksit) gazlarından oluştuğu anlaşılmıştır . İlkel atmosferle ilgili elde edilen yeni bilgiler ışığında Miller-Urey deneyi birçok kere tekrarlanmış ve CO, CO2, N2 kullanılarak elde edilen sonuçların Miller-Urey deneyindeki gibi CH4 ve NH3 kullanıldığında elde edilen sonuçlarla aynı olduğu görülmüştür.Bu cümlede yapılan deneyde sentezlenen aminoasitin yapısı canlıların yapısına katılan aminoasit olamaz.Kesin ve net olarak aminoasitlerin yapısındaki hidrojenin varlığı aşağıdaki tabloda net olarak verilmiştir.Zaten yazar 2 paragraf sonra zırvaladığını anlayıp,olaya hidrojen eklemektedir.





Yazımızın başında da söylediğimiz gibi; Amino asit molekülleri, bir ucunda "amino grubu (NH2) " diğer ucunda ise "karboksil (COOH)" grubu taşırlar.İşte amino asitlerin yan yana gelip zincirler oluşturarak proteinleri sentezlemesi, bu iki grubun aralarında kovalent veya iyonik bağ yapmasıyla gerçekleşir. İki amino asit yan yana geldiklerinde COOH ve NH2 grupları arasında bağlanma meydana gelir ve bu bağa "peptid bağı" adı verilir.Bağlanma sırasında ise bir su molekülü sebest kalır.Dolayısıyla bilimsel literaturde NH2 nin ve suyun ortamda bulunması şarttır.Çünkü,lkel atmosferin bileşenlerinden biri su ise, ışınlar su buharının parçalanmasına sebep olup serbest oksijenin açığa çıkarmış olmalıydı. Yerbilimci Harry Clemmey ve Nick Badham 3.7 milyar yıllık en eski kayaların olduğu dönemden beri oksijenli bir atmosfer olduğunu ortaya koydular; ilkel atmosferin -Oparin ve Haldane hipotezine dayanarak deney yapan Urey ve Miller’in kurguladığı gibi- oksijenden yoksun olduğunu söylemenin sadece bir “dogma” olduğunu söylediler(1).İlkel atmosferde oksijen olması; oksijen, oluşacak amino asitleri oksitleyerek daha kompleks moleküller aşamasını baştan engelleyeceği için önemlidir.Eğer ilkel atmosferde oksijen olmasaydı bile, Urey-Miller deneyinin, canlılığın hammaddesi olan amino asitlerin çıkışını izah etmekte önemli sorunları olurdu. Ayrıca ilkel atmosferle ilgili yapılan çalışmalarda, serbest hidrojenin dış uzaya dağılmış olması gerektiğine kanaat getirilmiştir. Bu ise metanın ve amonyağın -Urey ve Miller deneyinin temel bileşimleri- ilkel atmosferin temel unsurları olamayacağını gösterir. Çünkü metan, karbon ve hidrojenin birleşimidir; amonyak ise nitrojen ve hidrojenin birleşimidir. Eğer hidrojen dış uzaya dağılmışsa, karbon ve nitrojenle birleşip metan ve amonyak oluşturamayacaktır. Jon Cohen’in 1995 yılında Science dergisinde yazdığı gibi, ilkel atmosfer, Urey ve Miller’in 1953 yılında teklif ettikleri ortama hiç benzememektedir(2).Bu evrimci site hangi akla hizmet ediyorsa,doğadaki 20 çeşit aminoasitin yapısında,hidrojen olmadığını kabul ediyor.Tamamen zırva tamamen aldatmaca olarak yazılmış bir yazı.Gözlerimizle gördük ki,doğada ki canlıların yapısına katılan aminoasitlerin yapısında mutlaka hidrojen iyonu olmak zorundadır.

COOH + NH2 <--------------------> CO -- NH + H2O (su)



Denklemde COOH 1. aminoasitin bir ucu, NH2 ise 2.amino asitimizin diğer ucunu temsil etmektedir. Bu uçlar yan yana geldiklerinde COOH grubundan bir oksijen ve NH2 grubundan bir hidrojen serbest kalır. Böylelikle serbest kalan bu atomlar aralarında bağ yaparak suyu oluşturur. İki amino asitin yan yana gelmesiyle oluşan peptid bağına "dipeptid", üç veya daha fazla (yüzlerce yada binlerce) amino asitin yan yana gelmesiyle oluşan zincirdeki peptid bağlarına ise "polipeptid" adı verilir. Proteinler düz amino asit zincirlerinden meydana gelmesine rağmen oldukça karmaşık yapılara sahiptir.Bunun nedeni ise zincirdeki bazı amino asitlerin birbirleriyle ikinci veya üçüncü bir bağ yapmasındandır.
Amino asitler üzerlerinde belirli miktarlarda elektrik yükü taşırlar.Bu elektrik yükleri (+ veya -), asit veya baz özelliği gösteren bir ortama girdiklerinde nötrleşmeye başlar ve bu nötrleşme ortamın pH'ına bağlıdır. Bir amino asit ancak belirli bir pH noktasında nötr hale gelebilir ki, bu pH seviyesine o amino asitin "izoelektrik noktası" denir. Örneğin, histidin amino asiti, ancak pH'ı 7,47 olan hafif bazik bir sıvı içerisinde nötr hale gelebilir.
Protein molekülü, yalnız düz peptid zinciri şeklindeyse buna proteinlerin birincil yapısı denir. Moleküller, polipeptidler farklı kimyasal bağlarla ve değişik biçimde tutunarak proteinlerin ikincil ve üçüncül yapılarını oluştururlar. İkincil yapı helezon, üçüncü yapı ise küresel biçimdedir.
Vücutta bazı amino asitler birbirine çevrilebilir ve böylece amino asitlerin bir kısmı diğerinden oluşabilir. Bazı amino asitler ise bu şekilde yapılamaz yada yeterli miktar hızda oluşamaz. Vücutta sentezlenemeyen ve besinsel proteinlerle alınması zorunlu amino asitlere esansiyel amino asit denir. Esansiyel amino asitlerin tümünün gereksinmeyi karşılayacak miktarda ve düzenli olarak hayvanlara verilmesi zorunludur. Bunların tümü gerektiğinde vücut tarafından dışarıdan alınmazsa vücut proteinleri yeterli sentezlenemez, protein dengesi kurulamaz, hücre çalışmasında ve büyümede yetersizlik olur. Esansiyel amino asitler şunlardır; arginin, histidin, isolosin, losin, lisin, methionin, fenilalanin, treonin, triptofan, valin.



Yani yapılardaki kimyasal birleşmeyi gördükten sonra,O zaman hiçbir aminoasitin diğer bir aminoasite cevrilmesi için acaba nasıl bir olasılık olması gerekiyor ki; tesadüf mekanizmasına ve bu evrimci insanlara inanma gereği duyalım,Hiçbir şekilde aminoasitler tesadüfen oluşmazlar.Çünkü evrimciler,kendi söylediklerini kendileri bile anlamadıkları için,halkı propaganda usuluyle zırvalıklarına inandırmaya çalışıyorlar.Miller deneyini doğa kabul etmez.Cunku aminoasitlerin izole edilmesi gibi bir olay yok.Kaldı ki; aminoasitleri ilkel atmosferde oksijenin olmadığını bile varsayarsak,gelen x ışınları aminoasitleri parçalamadığı yalanına kendimizi inandırırsak bile (ki asla mümkün değil) CO2 molekülünün fotodisosiasyon olayıyla oksijene parçalanacağını herhalde evrimciler hesaba katmıyorlar.

Sonuc olarak;evrim palavra bir propaganda ürünüdür.Kendi zırvalıklarını halka aşılamaya çalışan bu insanlar;kendi saçma sapan ideolojilerini herkese benimsetmek istiyorlar.


Kaynaklar;
Harry Clemmey, Nick Badham, Oxygen in the Precambrian Atmosphere: An Evaluation of the Geological Evidence, Geology Dergisi 10 (1982) s. 141-146; Aktaran: Jonathan Wells, Icons Of Evolution, s. 17-18.

Jon Cohen, Novel Center Seeks to Add Spark to Origins of Life, (“Science Dergisi” içinde); Aktaran: Jonathan Wells, Icons Of Evolution, s. 19-21.

1 yorum:

endydufreyne dedi ki...

öncelikle emeğinize sağlık.ben mutasyon sonucu canlıların evrım gecırdıgıne kesınlıkle ınanmıyorum cunku canlıların komplıke duzenınde ugrayacagı herhangı bır degısıklık canlının mevcut duzenını kesınlıkle bozacaktır,artı canlıların komplıke duzenınde her bır parçanın dıger parcalarla organıze calıstıgını bır anlamda canlılık sistemının calısması için her bır parçanın dıger parcalarla bırlıkte var olması gerektıgını gerek hucrenın ısleyıs prensıbı ve bılım adamları tarafınca kanıtlanmıstır.benım bır konuda aydınlanmak ve aydınlatmak ıstedıgım bır husus var.amıno asıt yada proteın olusması hususlarında tartısmalarda hep olasılık hesapları sölenıp duruyor ve bu olasılık hesapları sonucu cıkan rakamlarla işte amıno asıtlerın olusması ımkansız denıyor.sızce bu yeterlımı?kısısel fıkrım bu bence yeterlı degıl.cunku okuyucu yada konuya meraklı ınsanlarda bu ıhtımal bıle beyınleri supheye dusurmeye yetıyor mılyarda bır ıhtımal dahı olsa acaba acaba dıye ınsanlar dusunemeden edemıyorlar.buda ınancların tam olmasını engellıyor.amıno asıt yada proteın olusması sırasında daha daha ımkansız sebepler olmalıdır ki insanlar inansın.halkın anlayacağı dılden olaylar anlatılırsa daha faydalı olunacağını dusunuyorum.mesela kımse amıno asıtlerın bırlesmesı ıcın aktıflesme enerjılerınden bahsetmıyor.açıklasınlar aydınlatsınlar bılım adamları.amıno asitlerin yada proteınlerın olusumu hakkında kısısel fıkrım ımkansızlıklar sadece olasılık hesapları ıle olmamalıdır.ımkansızlıklar akla gelmeyecek kadar cok olmalıdır. çünkü Albert Einstein ın dedıgı gıbı TANRI ASLA ZAR ATMAZ.her şey onun eserıdır.haydı bıze onu anlatın.